11 Temmuz 2014 Cuma

Hiroşima'ya Atılan Bomba Hristiyanlara Mal Edilmemiştir, TeröristEylemler de Gerçek Müslümanlara Mal Edilemez

Yukarıda bahsettiğimiz düşüncedeki Hristiyanlar, Müslümanlara yönelik bu asılsız iddialarda bulunurken, önemli bir noktayı görmezden gelmektedirler. Bilindiği gibi tarihte Amerika Birleşik Devletleri geçmişte; Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atarak on binlerce masum insanın yaşamını yitirmesine sebep oldu. Bu kişiler arasında Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler de vardı. Çocuklar da vardı, yaşlılar da, masum kadın ve erkekler de. Fakat İslam alemi, hiçbir zaman çoğunluğu Hristiyan olan ABD hükümetinin gerçekleştirdiği bu uygulamayı Hristiyanlığa mal etmedi.
Bombayı atan kişilerin hangi dinden olduklarının üzerinde hiç durmadı, bu bombalamanın bir "Hristiyan saldırısı" olduğunu iddia etmedi. Yine aynı şekilde geçmişte yaşanan ve ismi açıkça "Haçlı seferleri" olan saldırılar sırasında da binlerce Müslüman vahşice şehit edildi, hatta farklı mezheplerdeki Hristiyanlar da işkenceye uğratılıp öldürüldü, camilerin yanı sıra kiliseler de talan edildi. Son dönemde Irak'ta, Afganistan'da ve diğer bazı Müslüman ülkelerinde dökülen kanlar da Müslüman kanıydı. Fakat hiçbir zaman Müslümanlar bunlardan yola çıkarak, İncil'e uyanların kan dökücü oldukları yorumunu yapmadılar.
norvec_katliam
1. Radikal, 25 Temmuz 2011
2. Hürriyet, 27 Temmuz 2011
3. Milliyet, 25 Temmuz 2011
4. Türkiye, 25 Temmuz 2011
Aklı başında her insan, zulmün yaşandığı bir yerde mutlaka dinsizliğin hakim olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Nitekim Kuran'a uyan, Allah'a iman eden aklı başında Müslümanlar, söz konusu katliamlardan dolayı hiçbir zaman Hristiyanlığı sorumlu tutmazlar. Bu, Allah'a kalpten inanan bir kişinin yapabileceği bir şey değildir.
Müslümanlara karşı söz konusu çirkin iddialarda bulunan bir kısım Hristiyanların da artık bu yanlış düşüncelerinden ve alışkanlıklarından vazgeçme zamanı gelmiştir. Genelde bu iddiaların temelinde bilgisizliğin büyük etkisi olmaktadır. Bu nedenle Hristiyanlar önyargısız bir gözle Kuran'ı okumalı, Peygamberimiz (sav)'in hayatını incelemeli ve mutlaka gerçek İslam ahlakını yaşayan salih müminlerin eserlerini, yaşantılarını, düşüncelerini ve faaliyetlerini göz önünde bulundurmalıdırlar.

"İslam'da Şiddet" İddiası, Deccaliyetin ve Ona Uyan Bağnazların Uydurmasıdır

Kuran'a göre İslam'da şiddetin, terörün, intihar saldırılarının hiçbir şekilde yeri yoktur. Kuran'a göre savaş, yalnızca can, mal, ırz güvenliği tehlikeye düştüğünde savunma amacıyla yapılabilir. Böyle bir durumda dahi Müslümanlar asla ileri gitmemekle, esir almaları durumunda esirlere adaletli davranmakla, hatta kendileri açken bile esirlere öncelikli yemek vermekle, onları affedip salıvermekle, bir an önce barışı sağlamakla, mazlumları ve sivilleri korumakla yükümlüdürler. Nitekim Peygamberimiz (sav)'in hayatı incelendiğinde İslam'ın bu konuda nasıl bir tavrı gerekli kıldığı açıkça görülmektedir.

Müslümanlar savunma maksatlı savaşmışlardır

Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabeler, Mekke'de yaşadıkları 13 yıl boyunca Mekkeli müşriklerin akıl almaz işkencelerine, saldırılarına, iftiralarına maruz kalmış, evlerinden zorla çıkarılmış, ölümle tehdit edilmişlerdir. Yapılan bunca saldırı ve baskıya rağmen asla şiddete başvurmamışlardır.
Mekke'deki baskıların çok artmasının ardından Medine'ye hicret etmiş, Medine döneminde de aynı saldırılara maruz kaldıklarından ve açıkça can güvenlikleri tehlikeye düştüğünden, sadece kendilerini savunmak amacıyla mecburi savaşlara katılmışlardır. Örneğin, Bedir savaşı, Mekkeli müşriklerin ordularını toplayıp Müslümanları şehit etmek amacıyla atakta bulunmaları üzerine çıkmıştır.
Hendek savaşı da Müslümanların, kendilerini korumak için şehrin etrafına hendekler kazdıkları, tamamen bir savunma savaşıdır. Kısaca geçmişteki savaşlar, putperestlerin doğrudan azgınca saldırıda bulunmaları sonucunda mecburiyetten kaynaklanan savunma savaşlarıdır. Hiçbiri saldırı savaşı değildir. Bu dönemde Peygamberimiz (sav)'e indirilen savunma ile ilgili özel hükümler de yalnızca bu savaşlardaki özel duruma has olarak indirilmiş ayetlerdir.

Hz. Muhammed (sav) de Hz. İsa (as) gibi sevgi, şefkat ve merhamet insanıdır

Bazı Hristiyanlar, her ikisi de bizim için çok değerli olan Peygamberlerimizi kendilerince -cahilce bir tutumla- karşılaştırma yoluna gitmektedirler. Hz. İsa (as)'ın bir sevgi insanı olduğu, fakat Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in savaş yanlısı bir tutum izlediği yönünde yakışıksız çıkarımlar yapmaktadırlar. Bu, Hz. Muhammed (sav)'in de Hz. İsa (as)'ın da Allah'a teslim olmuş, vahiy ile hareket eden mübarek elçiler olduğunu gözardı eden cahil ve ön yargılı birtakım Hristiyanlar tarafından ortaya atılmış bir iftiradır.
Bu iki mübarek insan da, Allah'ın sevgilileri, dostları olduklarından elbette her ikisi de sevgi, şefkat ve merhamet insanıdır. Bunun aksi mümkün değildir.
pembe güllerPeygamberimiz (sav)'in 23 yıllık bir peygamberlik dönemi olmuştur. Putperestlerin doğrudan saldırılarının olduğu oldukça çetin dönemleri de alan bu 23 yıllık dönem içinde Peygamberimiz (sav), Müslümanların canlarına kast eden ve Müslümanların tüm barış yanlısı tutumlarına rağmen kesintisiz bir şekilde devam eden saldırılar karşısında iman edenleri korumak için savunma maksatlı savaşlar yapmıştır. Ve tüm bu savaşlar sırasında Allah'ın vahyiyle hareket etmiş, Allah'ın vahyiyle kararlar vermiştir. Eğer Müslümanları korumayı hedefleyen savaş yükümlülüğü Allah'tan gelen bir vahiy ile Hz. İsa (as)'a bildirilmiş olsaydı, o da tıpkı Peygamberimiz (sav) gibi bu ibadeti teslimiyetle yerine getirecekti. Fakat Hz. İsa (as), 3 yıl süren peygamberlik dönemi boyunca putperestlerin bu tarzda bir saldırısıyla karşılaşmamıştır. Dolayısıyla savaş ve savunma ile ilgili bu ayetlerin indirilmesine gerek olmamıştır.
Savaşın, Peygamberimiz (sav)'in ve Müslümanların hoşuna gitmediği halde farz kılındığı, Kuran ayeti ile bildirilmiştir.
Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İslam'da savunma savaşında dahi aşırı gidilmemesi, affedici olunması emredilir

pembe güllerAllah'ın Kuran'da bize tarif ettiği iman derinliğini görüp anlayabilen bir insan, Müslüman için asıl olanın hep affetmek olduğunu da rahatlıkla kavrayabilir. Örneğin Kuran'da Allah, savaş durumunda aşırı gitmemeyi, savaş halindeki bir topluluk savaşı durdurduğu takdirde Müslümanların da durması gerektiğini haber verir:
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)
Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (Bakara Suresi, 192)
Müslümanların savaşa girebilmeleri için, karşı taraftan bir saldırı gelmesi şarttır. Savaş; uyarılara rağmen hiçbir şekilde sözden anlamayan, saldırgan, zalim bir topluluğun zulmünden korunmak amaçlı başvurulan bir mecburiyettir. Böyle bir durumda da, Müslümanlar, aşırı gitmemekle yükümlüdürler; yani sadece kendilerini savunmalıdırlar. Yukarıdaki ayette Rabbimizin bildirdiği gibi, saldıran tarafın savaşa son vermesi durumunda Müslümanların da durmaları öğütlenmektedir. Ayrıca İslam'a göre savaş sırasında kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve sakatlara itina gösterilmesi, onların korunması, onların zarar görmemesi için olağanüstü önlemler alınması çok önemlidir.

İslam'da haksız yere cana kastetmek haramdır

Yine Kuran'da, cana kastetmenin haram olduğu açıkça belirtilmiştir:
"Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. (Maide Suresi, 32)
Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. (Furkan Suresi, 68)
Ayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, bir Müslümanın bir fesada ya da bir başka nefse karşılık olmaksızın, haksız yere cana kastetmesi Kuran'da haram kılınmıştır. Maide Suresi'nde Allah, gönderdiği elçilerin bu haramı insanlara tebliğ etmelerine rağmen, bir çoğunun haddi aşanlardan olduğunu bildirmektedir. Yani Kuran ile hüküm belirlenmiş olmasına rağmen, Kuran'ı yeterli bulmayarak ölçüyü taşıracak, haksız yere zulüm ve kan dökülmesi peşinde olacak bir topluluktan bahsedilmektedir. İşte bu topluluk, İslam adına ortaya çıkan fakat deccaliyetin etkisi altında olan bir takım bağnaz kimselerdir.
göl

Yine Kuran'da savaşta esir alınan kişilerin, affedilmeleri ve salıverilmeleri öğütlenmiştir. Allah, cinayet işlenmesi durumunda bile, öldürülen kişinin yakınları tarafından suçlunun affedilmesinin daha hayırlı olacağını Kuran'da bildirmiştir. Müslümanın Kuran'a göre yükümlülüğü, hep Allah rızası için en hayırlısını seçmektir. Cinayette dahi Allah, affetmeyi hayırlı gördüğüne göre, Müslümanın asıl yerine getirmesi gereken hüküm budur. İslam, şefkat, merhamet, sevgi, barış, adalet ve huzur dinidir. İslam'ı Kuran'da tarif edilen şeklinden daha farklı göstermeye çalışanların bu tutumlarından ivedilikle vazgeçmeleri gerekmektedir.

2. BÖLÜM
Kadın Düşmanlığı İslam'ın Değil, Darwinistlerin ve Yobazların Özelliğidir


sarışın kadınKadın düşmanlığı ve kadını ikinci sınıf vatandaş gibi görme yanılgısı, Darwinistlerin, faşistlerin, komünistlerin ve bağnazların ortak özelliğidir. Bağnazlar hurafeler içinde yaşadıklarından, Darwinistler de kadınları sözde az gelişmiş bir hayvan türü olarak gördüklerinden kadınlara değer vermez, hatta nefret ederler. Ancak bunların hepsi elbette ki şeytanın sevkiyle ortaya çıkan, insanlık dışı düşüncelerdir.
Müslüman topluluklarda olduğu kadar, Hristiyanlar ve Museviler için de bağnazlığın büyük bir tehlike olduğundan bahsetmiştik. Hristiyanlardan da, Musevilerden de kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görüp, kadına yönelik nefretini her fırsatta belli eden pek çok bağnaz bulunmaktadır. Ancak, nasıl ki bazı Hristiyanların ya da bazı Musevilerin bu hatalı bakış açıları bütün olarak Hristiyanlığa veya Museviliğe mal edilemezse, birtakım Müslümanların sahip oldukları aynı hatalı bakış açısı da İslam'a maledilemez. İslam dininde kadın ile erkek eşittir. Hatta Kuran'da kadın çok daha üstün tutulmuştur, korunmuştur. Allah Kuran ayetlerinde insanlar arasındaki tek ölçünün takva olduğunu bildirir. İslam kadını övüp yüceltir. Dolayısıyla kadını küçük gören bir üslubun İslam dininde bulunduğunu iddia edenler çok büyük bir hataya düşmektedirler. 
İslam dininin kadını sözde ikinci sınıf bir insan olarak kabul ettiği yönündeki çarpık bakış açısı, kitabın başından bu yana üzerinde durduğumuz deccali odakların, İslam karşıtlığını yaygınlaştırabilmek için seçtikleri en hassas konulardan, başvurdukları en temel yöntemlerden biridir. Söz konusu çevreler, hiçbir temeli ve doğruluğu olmayan bu yanlış bakış açısını dünya çapında yaygınlaştırabilmek ve İslam ile ilgili olumsuz bir anlayış yerleştirmek için de bağnazları kullanırlar.
Peygamber Efendimiz (sav)'in kadınlara olan şefkatli, merhametli yaklaşımından, Kuran ayetlerinde kadınlara verilen tüm haklardan, kadınlara yönelik gösterilmesi gerektiği bildirilen güzel ahlaktan uzak olan bu kişiler, kendi uydurdukları hurafelerle gerçekten de kadınlara zulmü, adaletsizliği, haksızlığı, merhametsizliği, hatta adeta insan yerine koymamayı kendilerince dinimizin emri gibi göstermeye çalışmışlardır. Onları cahilce izleyen kitleler de asırlardır devam eden bu uygulamaları devam ettirmiş ve bu kirli inanç bazı Müslüman topluluklarda zemin bulmuştur. Söz konusu bağnazların hurafelerini dayandırdıkları kaynak ise kadın karşıtlığını savunan uydurma hadislerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder